#3 Nisan
Explore tagged Tumblr posts
yeniyeniseyler · 7 months ago
Text
EKOL TV yayında! (Tüm Programlar) (Haftalık Yayın Akışı) (Özel Haber)
İlk olarak Eylül 2023’te Hukukçu Prof. Dr. Erşan Şen tarafından kurulan ve Vizyon58 kanalı frekansından test yayınlarına başlayan EKOL TV‘nin Ocak 2024’te yayına geçeceği duyurulmuştu. (İlgili haberimiz için buraya tıklayınız.) Ancak kanal daha test aşamasındayken Mart 2024’te; geçmişte PAL radyolarının da sahibi olan Palmali Holding (Mübariz Mansimov Gurbanoğlu)’e satıldı. Bu gelişmeden sonra…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aktuelbul · 8 months ago
Text
0 notes
indirimolog · 8 months ago
Text
0 notes
hataysekshikayelerisblog · 2 months ago
Text
Tatlı Komşum! (3) (Furkan 31 Y., Manisa)
Artık hafta içi en az 3 bazen 4 kez aşk yuvamızda buluşuyor, sevişiyor, sikişiyorduk. Çalışmadığım için Cumartesiler en rahat günlerdi. Öğlen saatlerinde eve gidiyor, saat en az 15:00 - 16:00'ya kadar kalıyorduk.
Nisan sonuydu. Biraz işi olduğu için erken buluşup erken ayrıldık. O gittikten sonra ortalığı toparladım biraz, normalde o yapardı. Çöpleri topladım, çarşafları değiştirdim. Kirlileri bir poşete koydum, o yıkattırıp getiriyordu. Çöpleri alıp kapıyı kilitlerken, apartmana bir kadın girdi. Sese refleksle kafamı çevirdim. Kapalı bir kadındı, ama ince, uzun boyluydu ve bembeyaz bir yüzü vardı. Klasik manto değil pardesü giymiş, başında türbanı, gözleri delecekmiş gibi bakan bir koyu siyah.
Kafam orada bakakalmıştım. Tam geçeceği sırada kenara çekilip yol verdim. "Merhaba!" dedim. "Merhaba!" dedi sıcak samimi bir tavırla elini uzattı. Kapalı olunca çekinir selamsız sabahsız geçer derken, "Hatice ben, üst katınızda oturuyorum. Sizde bizim gibi gurbetçi misiniz?" dedi. "Anlamadım? Furkan ben bu arada!" dedim. "Her zaman olmuyorsunuz da, benim de oğlum Fen Lisesini kazandı Sarıgöl'den geldik. Hafta sonları gidiyoruz da, bu hafta sonu biz gitmedik, kocam geldi!" dedi. Kadın ayaküstü hayat hikayesini anlattı.
O arada bir adam girdi binaya. "Eşim Ahmet!" dedi. Adam gayet kibardı. Memnun oldumdan sonra ayak üstü sohbet ettik. Ona, Pazarlamacı olduğumu, haftada 4 gün geldiğim için otelden ziyade ev tuttuğumu, daha rahat ettiğimi söyledim. Adam da öğretmenmiş, aynı zamanda ailesinin arazilerinde çiftçilik yapıyormuş. Onlara, "Davet etmek isterdim, ama pazarlamacı evi, kahvem falan yok!" dedim gülerek. "Aaa, olur mu, biz bekleriz!" dedi kadın. "Bir ihtiyaç olursa kartvizitimi vereyim!" dedim, hemen sonra da, "Aaa kartvizitler arabada, ben numaramı vereyim!" diye kıvırdım. Adam aldı numaramı. O arada kadın da telefonunu çıkarıp kaydetti. Adam, "Hafta içi 4 gün burdaymışsınız, bizimkilere göz kulak olursunuz!" dedi adam. "Memnuniyetle!" dedim. Vedalaşıp ayrıldık. Ne kadar iyi niyetli samimi insanlar diye geçirdim içimden.
Ertesi hafta, fazla mesailerim çok biriktiği için yerine bir haftalık izne çıkardılar. Pazartesi eşlerimiz işe gidince Ebru bize geldi, aşk yuvasını beklemeye gerek yoktu. Öğlen çıktım, bir iki arkadaşa uğradım, hepsi esnaf, yanlarında çok durulmuyor. Canım sıkıldı. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken aşk yuvasına gideyim dedim. Toparlar düzenlerim. Belki Ebruyu ararım, 1 saat de olsa gelir diye düşündüm.
Tam evin önüne gelince üst kat penceresi açıldı, Hatice birşeyler silkeliyordu. Kafamı kaldırıp gülümsedim ve "Kolay gelsin!" dedim. O da gülümseyip, "Sağol!" dedi, sanki sesi duyulsun istemez gibi. İçeri girdim. Genelde benden 10 dakika sonra, ya da 10 dakika önce gelirdi Ebru.
20 dakika sonra mesaj geldi, "Kahve ikram edeyim. Pardon Hatice ben." yazıyordu. "Zahmet olacak, içerim!" yazıp, iki dakika sonra yukardaydım. Kapının arkasında bekliyormuş, zili çalmadan açtı. "Buyrun..." dedi kısık sesle. Geçtim. Kahveleri yapıp getirdi. Başörtüsü gibi birşeyi ensesinden bağlamış. Eşofmanlarıyla gayet günlük kıyafetliydi. "Kusura bakma ev hali!" dedi. "Yok, gayet şıksın!" dedim.
Hatice, "Baktım genelde 10 dakika önce ya da sonra gelirdi misafirin, bu kez gelmeyince, sanırım yalnız dedim, kahveye çağırayım diye düşündüm!" dedi. Soran gözlerle baktım. Hatice, "Ne yapayım fazla eşya getirmedik, 5 dakikada bitiyor evi toparlama işi, sonra tüm gün ya pencereden bakıyorum gelene gidene, ya da internette geziniyorum. Apartmanda karşı dairemdeki yaşlı teyze, o da torununu okutmaya gelmiş, kulakları duymuyor, sohbet edilmiyor. Üstte üniversiteli kızlar var, karşılarında da oğlanlar onlar, karşılıklı birbirlerindeler. Evde can sıkıntısı, çarşılara çıkıyorum, ama avare avare dolaşılmaz ki. Altta da sizler varsınız, karşı daire de sizin gibi kullanıyor herhalde, onlar ayda 1-2 gidip geliyor ama!" dedi gülümseyerek.
"Madem bu kadar biliyorsun, o bayan arkadaşım, ikimiz de evliyiz, o da burayı kiralamış!" dedim. "Anladım zaten! Seslerden anlamıştım. Daha önce sessiz sakin bir üniversiteli Salih oturuyordu, yatay geçişle memleketine gitti, maddi durumlar..." dedi. O an (Salih gitmese iyiydi!) der gibi bir hüzün geçti gözlerinden. Kadın bu kadar şey anlatmış, eve kahveye çağırmış, sorun çıksa ne olur dedim kendimce. "Salih'le yakındınız sanırım?" dedim. Utandı mı ne, kafayı eğdi, "Evet, gitmesine üzüldüm!" dedi. "Salih gider Furkan gelir, dert etme!" dedim gülerek.
Kahve boşlarını alıp mutfağa gitti. Birkaç dakika gelmeyince kalkıp mutfağa baktım, yok. Yan odanın kapısı açıktı. Açılıp yatak haline gelmiş çekyatta pikeyi beline kadar çekmiş, sütyeni ve yastığa döktüğü kahverengi gür saçlarıyla yatmış, "Furkan gelsin artık!" dedi. Soyunup pikeyi kaldırdım. Güneş değmemiş bembeyaz vücudu resmen taş gibiydi. Güzelliği kıyafetlerinden bile belli olurken şimdi çırılçıplaktı. Yanına uzandığımda, dönüp kollarını boynuma doladı, "Öp beni!" dedi fısıltıyla. Dudaklarını dilini emerken karşılık veriyor, iki elimle göğüslerini okşuyor, arada yanaklarına, boynuna öpücükler kondurarak göğüslerine kadar inip, göğüs uçlarını emiyor, dilliyordum...
Ellerini sarmış, sırtımı omuzlarımı okşuyor, altımda inleyerek kıvranıyordu. Göbek deliğini dilleyip kasıklarına indiğimde kıvranışları daha da arttı. Amcığı çok hafif tüylüydü. Önce parmaklarımla amının dudaklarını açtım, sonra da dilimin ucunu değdirdim. "Offf!" dedi yine kısık sesle. Amını yaladıkça inlemeleri çoğalıp, çekyatta kafasını bir sağa bir sola atarak çırpınıyor, saçlarımı koparırcasına çekiştiriyordu. "Oyyyy, oyyy, sakın durma, sakınnn durmaaa!" diye inliyor, suları sanki o yol kenarlarındaki köy pınarları gibi akıyordu. Ağzım burnum sırılsıklamdı...
Yanına yatıp ona doğru döndüm, onu da sırtüstü yatırıp, benden taraftaki bacağını kaldırıp yarağımı amına soktum. "Offfff, çok güzel bir yarak bu, sik amcığımı, dağıt, dibini bulana kadar sokkk!" dedi. Kulağına, "Bir hafta izinliyim, hergün gelip sikeceğim seni, amını yarağa doyuracağım!" diyordum. "Gel sik, hatta hiç gitme, ohhhh, bütün gün sik istersen!" diye inliyordu. Uzun süre böyle siktikten sonra alta yatıp kucağıma aldım Hatice'yi. Şimdi o upuzun salçaları göğüslerinin üzerine düşmüş, zıplıyordu. "Ohhhh, ne güzel kazık gibi yarağa oturmak!" diye söyleniyor, giderek hızlanıyordu. Ben de alttan pompalamaya başladım. Karşılıklı hareketlerle resmen birbirimizi sikiyorduk. Titremelerinden, durup kasılıp tekrar başlamalarından orgazmlarını sayabiliyordum. Hatice üçüncü orgazmını yaşarken ben de döllerimi amının içine akıttım. Durup kasıp dışarı boşalma şansım olamazdı, çok dolmuştum.
Yanyana yatarken, "İçine boşaldım ama?" dedim. "Sorun yok!" dedi. Birer sigara yaktık. "İlk sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım?" dedi. "Anlat!" dedim. "Ben Sarıgöl'den değilim, babam öğretmendi tayini çıkınca gittik, ortaokul ve liseyi orda okudum. Lise bitince 14 yıl önce (hesaba göre yaşıttık) aynı okulda görev yaptıklarından benden 10 yaş büyük kocamla evlendim. Babası Sarıgöl'de zengin bir çiftçi, yatılı öğretmen okulundan sonra üniversite okuyup gelmiş, hem çiftçilik hem öğretmenlik yapıyor. Kibar, görgülü, dürüst adamdır. Fakat ilk zamanlar benimle sevişirken ereksiyon sorunu yaşıyordu, benim çok güzel olduğumu, canımı yakacağından korktuğunu falan söylüyordu, eliyle boşaltıyordu..."
"Bir gece çok zorladım, yarı kalkıkken içime almaya çalışırken kalçalarından tuttum, o an farkettim ki irkildi. Ben de parmağımı arka deliğine doğru kaydırıp bastırdım, yarağı o zaman kalktı ancak, o gece hamile kaldım zaten. Sonra bir süre daha dokunmadı bana. Ben yine bir gece sırtı dönük yatarken parmağımı göt deliğine bastırıp yarağını elime aldım. Parmağım ikinci boğuma kadar girdi götüne, yine yarağı sertleşti ve sikti beni, ama parmağımı çıkarmama müsaade etmeden ve daha çok kıvıra kıvıra. Sonra ağlayarak anlattı, yatılı okurken yatakhanede normalmiş böyle şeyler, hatta üst sınıflar alt sınıflardan seçermiş. Bizimki kurtulamamış bundan, üniversitede de erkeklerle olmuş..."
"Bana, istersen boşanalım, ömür boyu sana bakarım dedi. Ama 3.5 aylık hamileydim. Ne der, nasıl açıklarız diye düşündük uzun zaman. Oğlumuz oldu. Sonrasında kalmaya karar verdim. İnternetten bir sürü oyuncak aldı ikimize de, ben onu belden takmalı yaraklarla siktim, götüne vibratör sokarken o da yarı kalkmış yarağıyla beni sikti. Defalarca tatillere gittik, birilerini bulup gerçek sikişler yapmak için, ama tüm çabalarımıza rağmen yapamadık, daha doğrusu ben yapamadım..."
"Sonra oğlumuz Fen lisesini kazanınca buraya geldik. Aşağıda tek kalan Salih'i gözüme kestirdim. Ama daha çok gençti. Tam birşeyler olabilecekken korktu sanırım. Ona sana anlattığım gibi anlatamazdım da, genç dedim okulda falan anlatır başkaları da musallat olur. Anlayacağın 2 ay önce seni gördüm eve girerken, sen her gelişinde arkandan ya da önünden kadın da geliyordu, anladım ve kocama söyledim. O da gelip seni görmek istedi. Cumartesi misafirin gidince dışarıdan geliyormuş gibi aşağı inip kapı önünde çıkmanı bekledik, anlayacağın sana tuzak kurdum dedi!" dedi.
"Böyle tuzağa can kurban dedim!" vücuduna dokunup. Uzanıp dudaklarından öptüm. Aşağıyı gösterip, "Ebru duymadığı sürece ben her zaman yanındayım, haberin olsun!" dedim. "Teşekkür ederim!" dedi, sarılıp dudaklarımı öpmeye başladı. "Benim gitmem lazım!" dedim (Sabah Ebru, öğlen Hatice, biliyordum ki karımın regl bugün bitti, akşama sevişmek isteyecek).
Giyinip çıktığımda Ebru'dan mesaj vardı, "Müsaitsen gel, kahve içelim, dükkandayım!" diye. "Geliyorum!" yazıp gittim. Dükkanından girdiğimde en az 4-5 eleman vardı. İlk denk gelen satış temsilcisine, "Ebru hanım?" diye sordum, "Buyrun, üst katta büroda!" dedi. Herhalde son günlerde yaşadıklarımdan olsa gerek, herkes potansiyeldi. Kadın önümden yürürken baktım Armut popo, gözüm götünde üst kata çıktık. Jaluzilerle kapalı camekanlı bir odanın sadece kapı camındaki jaluzi açık. Kadın kapıyı tıklatıp, "Ebru hanım, misafiriniz var!" dedi. Gerçekten kaliteli döşenmiş bir bürosu vardı.
Ebru beni görünce, "Gel canım, gel!" dedi. Bir an Ebru'nun bu rahatlığı aklıma takılıp, beni getiren kadına doğru baktım. Ebru, "Hımmm, komşum komşunla tanışmadın mı? Ayşe, bu da Furkan!" dedi gülerek.
[Furkan]
85 notes · View notes
ozgur-ce · 10 months ago
Text
Deniz varken herkes her şehri sever, önemli olan seni sevmek Ankara'm 😍❤️
Size yine çok güzel caddelerini çektim Ankara'nın.. Burası Tunus caddesi, Bahçeli 7. Cadde'yi paylaşmıştım burası da çok renkli mekanları olan sonu Tunalı Hilmi caddesine çıkan yolu Kızılay'dan geçen meşhur cadde...
Ankara olunca "La Bebe" olmaz mı :) Sizin için deneyimledim çok tatlı bir mekan, içi ayrı manzarası ayrı içecekleri de kendi gibi çok farklı isimlerde :))) yolunuz Tunus caddesi'ne düşerse dalın içeriye sıcacık atmosferin tadını çıkarın...
Ankara’ya gelenlere duyurulur! Madde 1: Ankara’da deniz yoktur boşa aramayın. Madde 2: Ankara soğuktur. Rüzgârı keser ayazı süründürür. Kalın giyinin. Madde 3: her yol Kızılay’a çıkar Madde 4: Nisan ve Mayıs aylarında yanınızda şemsiyeyi eksik etmeyin. Madde 5: otogarda çığırtkanlara aldırış etmeyin. Madde 6: simitinden yemeden Özgürlük kokan caddelerinden geçmeden gitmeyin :))
Tumblr media
178 notes · View notes
istodayajewishholiday · 7 months ago
Text
25 April 2024 - 17 Nisan 5784
Yes, today is the third day of Passover! Today is Day 2 of the Counting of the Omer. Tonight: Count 3.
98 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 8 months ago
Text
NELER OLUYOR?
TÜRKİYE’YE NASIL BİR TUZAK KURULUYOR?
Şuan Türkiye’de;
1-Van DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın mazbatasının verilmemesinden çok daha öte şeyler yaşanıyor.
2- Van’da başlayıp Siirt, Batman, Diyarbakır, Adana, İstanbul ve daha bir çok il ve ilçelerde başlayan olayların, seçimden sadece iki gün sonra bu kadar yayılmasının başka sebepleri de var. Bence bunların acilen dikkate alınması lazım.
3- PKK’nın direk sokak çağrıları, Kobani olaylarının ilk anlarını andıran protestolar daha da yayılabilir, Çok ciddi güvenlik krizine hatta İstanbul dahil, bir çok yerde sokak terörüne dönüşebilir.
4- 31 Mart yerel seçimlerinde CHP-HDP ortaklığının kazandığı moral üstünlük Türkiye’yi çok ciddi iç bölünmelere, çatışmalara hatta bölgesel krizlere sürükleyebilir. Bunun işaret fişeği ateşlendi. Bu ortaklık sadece demokratik tercihler için kurulmadı.
5- Aslında bu olayların başlayacağını zaten biliniyordu, bekleniyordu. Abartmıyorum, bekleniyordu. Neden? Anlatalım:
6- Türkiye’den Basra Körfezi’ne uzanan, bölge ülkelerini ekonomik, güvenlik hatta siyasi yakınlık olarak birbirine bağlayacak Güney Koridoru inşa ediliyor. Türkiye ve Irak, gecikmeli de olsa, bu konuda anlaştı.
7- Bu Koridor, Çin’den Londra’ya uzanan, Türkiye’yi ana eksenlerden biri yapan Orta Koridor’un benzeri. Sadece ekonomik değil, coğrafya inşasının da önemli bir parçası.
8- Bu kapsamda, Irak’ın Kuzeyi’nde tarihin en büyük operasyonlarından birine hazırlık yapılıyordu. Koridorun güvenliğini tehdit eden ne varsa bölgeden temizlenecek.
9- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu yaz Irak’ın kuzeyinde PKK’nı kalıcı olarak bitireceğiz. Ölümcül darbe indireceğiz” cümlesi bunun açık ilanıydı. O bölgede PKK tamamen temizlenecekti.
10- Türkiye ve Irak yönetimi, Koridor güzergahının güvenliğinin kalıcı olarak çözülmesi için kapsamlı anlaşmaları yaptı. Sadece ne zaman başlayacağı tam tarih olarak bilinmiyor. Ancak Nisan sonu-Mayıs ayı içinde bekleniyor.
11- Seçimlerden sonra, işte bu büyük operasyonun engellenmesi için Türkiye içinde, PKK’nın öncülüğünde, CHP’nin koruması altında çok büyük kitlesel hareketlerin, tepkilerin örgütleneceği hatta şehir terörünün yeniden devreye alınabileceği zaten biliniyordu.
12- PKK bu tepkiyi Van’daki “Mazbata olayı” ile başlatmış oldu. O olmasa da başlayacaktı, belki biraz daha geç başlayacaktı. Aslında bu olayla, güvenlik krizi erkene alınmış oldu.
13- PKK’nın burada iki amacı var: Birincisi; Irak’ın kuzeyinde başlayacak büyük operasyonu içeride büyük krizleri hatta terörü ateşleyerek durdurmak. İkincisi; Güney Koridoru’nun inşasını engellemek.
14- İkinci madde tamamen bölgesel ve küresel güç denklemleri bağlantısını ortaya koyuyor. Hangi ülkelerse (bir çoğunu tahmin edersiniz) bu projeyi baltalamak için harekete geçmiş görünüyor.
15- Bu ülke ve çevreler, PKK’yı en etkin ve en kirli bir şekilde kullanacak. Her şeye hazır olunmalı. Yine bu ülke ve çevreler, CHP’yi en etkin bir şekilde kullanacak, buna da hazır olunmalı. Seçim sonuçları 2 gün içinde güvenlik şantajı olarak Türkiye’nin önüne sürülmüştür!
16- Bu iş, Kobani olaylarının bile ötesine geçebilir. Çok daha yaygın bir krize dönebilir. Türkiye içeride ağır bir bunalıma sokulabilir. Bölgesel etkinlik alanının daraltılması için harekete geçilmiş olabilir.
17- Peki Türkiye tedirgin olup geri adım atar mı? “Terörle terbiye” gibi geleneksel yaptırıma boyun eğer mi? “İçeriden vurup dışarıda durdurma” silahı bu sefer işler mi?
18- Eğer boyun eğerse, “Türkiye’nin bölünebilirliği”, uzun bir aradan sonra yeniden tartışma alanına taşınacak. Bölgesel nüfuz alanındaki genişlemede gerileme dönemi başlatılmış olacak. Bunlar olursa zaten “iç güvenlik” diye bir şey artık bir daha asla mümkün olmayacak.
19- Türkiye boyun eğmemeli. Dışarıda birileri “Türkiye’de iç savaş çıkar” söylemlerini yeniden servis etmeye başladı bile. Bu bile aslında neler olduğunun, olabileceğinin bir göstergesi.
20- Seçim sonuçları ne olursa olsun, “Dirayetli Ülke, Güçlü Devlet” pozisyonu asla terkedilmemeli. İçeride, bunun tam tersi “mantıklı gerekçe” sunanların bu oyunun bir parçası olabileceği asla akıldan çıkarılmamalı. Kim olursa olsun…
21- Önümüzdeki 1, 2, 3 yıl içinde bütün bölge, Doğu Avrupa, Rusya, Pasifik, Doğu Afrika savaş bölgesine dönebilir. Bütün ülkeler buna hazırlık yapıyor ve bu gerçekten de bekleniyor.
22- Böyle bir dönemde her devletin öncelikleri değişmiştir. Bu değişikliği yakında Avrupa ülkelerinde göreceksiniz. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmayacak. Her devlet ayakta kalmak için olağanüstü tedbirlere gidecek.
23- Böyle bir atmosferde Türkiye asla “zayıf ülke, zaaflar devleti” olamaz. Terörle, siyasi şantajlarla, “iyi niyetli nasihatlerle” hizaya sokulursak, küresel bunalımda biz de ayakta kalamayız.
24- Türkiye’nin üstünde hiçbir siyasi önceliğin meşruiyeti yoktur!
İbrahim KARAGÜL
62 notes · View notes
ziyapasa-01 · 5 months ago
Text
Sultan Vahdettin'in 3. eşi Müveddet Kadınefendi
Babası Kato Davut bey, Annesi Ayşe Hanım'dır. 24 Nisan 1911 tarihinde Sultan Vahdettin ile evlendi...
Günüm��ze Osmanlı torunuyuz diyenlere benzerltemedim..
Tumblr media
28 notes · View notes
piksel · 3 months ago
Text
simdddii bende neler oldu diye bi dusundum. 3 aydir halalik yapiyorum bu dunyada yasayabileceginiz daha guzel bi duygu yok. hala asker bekliyorum bi 3 ay daha var, her sey guzel gidiyo. benim sinir krizlerim haric. bu surec yalniz kalmam gereken paylasimi minimuma indirmem gereken bi donemdi ve bana baya iyi geldi. kendime o kadar cok ise verdim ki iskolikligin dibini siyiriyorum su an. gecen hafta nazif bana surpriz yapip istanbul’a geldi inanilmaz bi andi. ilk defa nikah sahitligi yaptim, onunuzdeki haftasonu bi nikah sahitligim sonrasinda da nisan tepsi gorevim var. bana bu gorevleri yuklediginiz icin tesekkurler kizlar hashshhs izne cikmam hic mumkun gibi gozukmuyor anca eylul sonu. iste gercek hayattan kesitler
26 notes · View notes
kisa-hikayeler · 5 months ago
Text
Bekaretimi , kocamin sikicicisi aldı,
Görücü usulü biri ile tanistirildim yaslarimiz 30 , konuşmaya basladik, ben 2 sene once nisanlanip 6 ay kadar nişanlı kalmistim, onun haricinde başka bir erkeklede görüşmem olmamisti, eskilerden konu acildikca , nisan attığım kişi ile yasadiklarimdanda bahsetmelere basladim , bana o guveni vermisti , anlatmak korkutmuyordu beni , özetle, bekaretimi vermek dışında, diger bir çok şeyi yasadigimdan bahsetmistim , yeni gorusmeye basladigim şimdiki kocam olan Bülent ile de sevismelere baslamistik, Bülent te farkli birşey ler vardi , sevismelerimiz devam ettikçe gotunu yalamami istiyordu , o yalamalar parmaklanma ostegine doğru ilerledi , sonrasinda konular konusulurken , kendisinin bisexual oldugundan , erkeklede ilişki yasadigindan bahsetti , ilk başta biraz tuafima gitsede anlamaya calistim, ve arada beni straponla sikermisin istegi kulağa çok hoş gelmişti, sevismelerimizde bazen rolleri değişip ben onu sikmeye basliyordum , sonrasinda bir erkek partneri oldugunu , bunu senden saklayamam , saklamak beni rahatsiz ediyor dedi, seninle sevismelere basladiktan sonra hic gorusmedim sevisme olarak ama onunlada sevismek istiyorum , seni aldatmis olmak istemedigimden bunu söylemek istedim dedi , 2 yildir görüştüğü evli bir erkekmis , konular konulari acarak gidiyordu ve olay grup sohbetlerine geldi , arada 3 lu buluşup sevisiyorduk , bu surecte tanisali 7-8 ay gecmisti artik evlilik hazirliklari iyice baslamisti, artık bekaretini verme zamani gelmedi mi ne dersin dedi , bende artik istiyordum , evet sanirim artik olabilir dedim , ve şok bir teklifle geldi , Bekaretini benim ellerimi tutup benim gozlerime bakarken , Serdar a vermek istermisin dedi , Bunca yıl boşuna mı bekareti takıntı yapmışım diye içerledim , ve büyük gün gelip catmisti , okadar sevismemize ragmen çok heyecanliydim , yasak aşklar mekanimiza gittik , ve sevismelere basladik , 3 lu biraz opusup koklastiktan sonra , nişanlım serdar a hadi geç otur , bizi izle , mustakbel karimin bekaretini alman için nisanlimin amini yalayip sana hazirlayacagim dedi , beni bi güzel yaladi , iyice sulanmistim , sonra geldi yanima ellerimden tutup gozlerime bakmaya basladi serdar usul usul yanasti , yarragini once bi kocamin agzina verdi , sonra amimin uzerinde surtturup soktu içime ben nisanlimin kollarinda bekaretimi bir baskasina veriyordum ......
25 notes · View notes
semantin · 6 months ago
Text
Ayvalık tatilinden (15 nisan) sonra girdiğim bu zayıflama sürecinde bugün 3 kilodan azıcık fazla vermiş bulunmaktayım. Aşırı sevinç ve mutluluk içindeyim. Niyetim azar azar geri almadan spor ve sağlıklı beslenmekle vermekti çok şükür ki öyle oldu. Tebrikleerrr bana demiiii🎉
25 notes · View notes
yakazakalb · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Avluya girmeden uzaktan Kâbe ile hasret giderme...
İmamın namaz kıldırdığı yerin arka kısmında kılınan öğlen namazı.
Habersizce çekilen fotoğraflar.
Ramazan umresi eskinin haclarından daha zor artık. Saat 3'ten sonra Kâbeye girişi kapatıyorlar mesela. Öğlen girdik ama avluya ikindin geçince bize yukarıdan çıkış verdiler. İçeride duramadık. Kâbe'yi gönlümüzce seyredemedik bile. Yine de benim için öğlen namazını kıldığım yerin tadı çok başkaydı mesela.
7 Nisan/28 ramazan
**Fırsatını bulan ilk fırsatta gitsin. Artık umreler de çok zorlaşmaya başlıyor. Rabbim isteyen herkese nasib etsin gidip makbul ve muhlis umre yapmayı.
.
35 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 5 months ago
Text
Teyze Kızının Eltisi! (2) (Murat 45 Y., Aydın)
Aylarca Hale'yi sikmek için Aydın'a gidip geldim. Gidemediğim zamanlarda da telefonda ya yazışarak ya da konuşarak boşalıyorduk. Nisan ayının ilk haftasında Hale Kuşadası'ndaki yazlıklarına geldi. Ekim ayına kadar Hale yazlıkta tek başına kalıyor, Ayhan sadece hafta sonları, çocuklar ise 2 ya da 3 haftada bir yanına geliyorlardı. Bana, "Bir gece gelip kalmanı istiyorum, rakı içip, sevişmek istiyorum!" dediğinde, karıma, Pazartesi İstanbul'da fuara gideceğimi söyleyip, öğlen vakti elimdeki paketlerle gittim. Arabayı oturdukları siteden 100 metre öteye bıraktım, ama telefonla beni yönlendiriyordu. Site komşularına görünmeden girmem gerekiyordu. "Şuraya sap... patikadan geç... şimdi şu yola sap..." derken, yarım saatte zor girdim içeri, arka bahçeye açılan sürgülü cam kapıdan.
Sadece plaj elbisesi vardı üzerinde. İçinde bir şey olmadığını, "Çok özledim!" diyerek sarıldığında yumuşacık göğüslerinden anladım. Elimi kalçalarına atıp avuçladım. "Kalacaksın ha, offf ne zamandır hayal ediyordum!" dedi. Elimdeki paketi görünce, "Ne getirdin?" dedi. "Sürprizim var, ama sonra!" dedim. Gelirken bir tane Cial*s alıp yutmuştum, etkisini gösterdi hemen. "Yatak odası nerde?" dedim elimden tutup götürdü. Soyunurken, "Akşam sikti mi Ayhan?" dedim. "Hı hı sikti, sabah kalkınca da sikmek istedi, ama sen geleceksin diye bir an önce yolladım!" dedi. "Hımm, özledin yani yarağımı?" dedim. "Hem de çok!" deyip yarağımı ağzına aldı. "Açayım mı perdeleri?" dedim gülerek. "Manyaklaşma! dedi.
Evlerin arası uzaktı, her evin 4 tarafı en az 20'şer metrelik bahçelerle çevriliydi. "Kalk, kalın perdeyi aç sadece, tül kalsın!" dedim. "Ciddi misin hayatım, gören olur!" dedi. "Görmezler!" dedim. Kalkıp açtı istemsizce. Yastığı yükseltip yarı oturur pozisyonda kucağıma oturttum. Bu sayede ben de dışarıyı görebiliyordum. Amcığına aldığında sanki akşam kocasıyla sikişen o değilmiş gibi derin bir, "Ohhhh!" çekti. Oturup kalkarken parmağımı arka deliğine soktum. "Ohhhh, yazlıkta perde açık, hem amım sikiliyor hem götümmm, ohhhh, sik aşkım, doyur deliklerimi!" diye inliyordu. Gözü sürekli dışarıdaydı. İlk başta yoldan geçenler veya kumsala gidenler olduğunda duruyordu. Dikkatimi bir şey çekti. 18-19 yaşlarında bir genç 10 dakikada 3 kez geçti, hem de ev tarafına bakarak. O geçerken Hale daha isterik şekilde oturup kalkıyordu. Başkaları geçerken görmesinler diye duruyordu.
Çocuğu görebiliyordum. Çapraz evin verandasına oturmuş, bu tarafa bakıp sigara içiyordu. Hale'nin hafif çapraz arkasında kaldığından, direk bakamasa da kafasını sallıyor gibi yapıp arkaya çocuğa doğru baktığını görebiliyordum. "Kim o?" dedim. "Kim kim?" dedi. "Şu genç!" dedim çenemle işaret edip. "Haa o mu? Mustafa, komşunun oğlu, elimizde büyüdü!" dedi kucağımda zıplamasını yavaşlatıp. Amcığını yarağıma sürter gibi kıvırıyordu. "Sürekli buraya bakıyor!" dedim. "Markete falan giderken her gün uğrar 2 yıldır, biraz tuhaf ama sürekli gözü burda!" dedi. Nerdeyse durmuştuk. Çok yavaş hareket ediyorduk. "Ergen çocuk seni sikmeyi hayal ediyordur!" dedim. "Sanırım, ama utandığından yanaşamıyor!" dedi. "Gösterip azdırıyor musun kız yoksa?" dedim. "Daha önce yapmazdım, ama bu yıl!" dedi.
Yavaş yavaş hızlanıyordu. "Senle sikişmeye başlayalı, beni iyice azgın yaptın, geçen sahilde seninle yazışırken pembe bikinim vardı üzerimde..." dedi. "Eeee, anlat ne orospuluklar yaptın?" dedim. Daha da hızlanıp, "Ohhhh! Şezlongda dalmışım, bacaklarımı aralamışım, güneş gözlüğümün altından baktım, denize beline kadar girmiş, amcığıma bakıyor, bir ara elimi attım ıslaklığım dışarı vurmuş amımın olduğu yer ıslak, o da direk oraya bakıyor, sen de habire yazıyorsun şöyle sikecem böyle sikecem diye, sularımı da tutamıyorum, baktım olacak gibi değil çok yanmışım gibi havluyu örttüm üzerime!" dedi. "Ohhhh orospum benim, siktirseydin bari!" dedim. "Ohhhh, siktirsem mi?" dedi. Bu sözlerden sonra ikimiz de deliler gibi boşaldık...
İçeriye geçtik. Tam kahve yaparken verandadan çocuğun sesi geldi, "Hale abla markete gidiyorum, bir şey lazım mı?" diye. Hale plaj elbisesini üzerine geçirip kapıyı açtı. Ben salon tarafında olduğum için kapıdan görünmüyordum. "Mustafa sana zahmet bir ekmek alır mısın?" deyip çocuğa arkasını döndü. Kapının yanındaki portmantoya uzandı. Benim olduğum yerden gördüğüm, resmen baldırlarının üst kısmına kadar sıyrıldı plaj elbisesi, biraz da oyalandı para çıkarma bahanesiyle. Çocuk gidince geldi yanıma oturdu. "Sen hergün cüzdandan böyle para veriyorsan, çocuk günde 10 kere bakkala gidiyordur herhalde!" dedim. "Gördün mü showumu?" dedi. Zaten sütyensiz göğüslerinin uçları elbiseden fırlıyordu.
"Bazen çamaşırları asarken öyle denk getiriyorum ki, öne çarşafları asıyorum sadece çaprazdan görüleyim diye, özellikle diğer daha kısa olan elbiseyi giyiyorum, yukarıya uzanınca küloduma kadar sıyrılıyor, aşağıya eğilince de göğüslerim fora ediyor, o kadar ıslanıyorum ki, içeri girip sana yazıyorum elim amımda!" diye anlattı. Kahveler bitmişti o ara. "O zaman artık elinle uğraşmayacaksın!" deyip, internetten aldığım büyük plastik yarağı çıkardım kutusundan. "Oha aşkımmm, bu ne?" dedi. "Bak şimdi!" dedim ,bacaklarını aralayıp amcığının dudakları arasına sürtmeye başladım. "Oğğğıııhhh!" diye tuhaf sesler çıkarıyordu. Önce kafasını soktum biraz sürttüre sürttüre, sonra milim milim kaydırdım içine. "Ohhhh, çok kalın, çok uzun, ohhhh çok güzel, aşkımmmm bu harika bir hediye, ohhhh, aşkım ağzıma ver yarağını!" dedi. Koltukta ilginç bir hal aldık. Yarağımı emerken, "Immmhhh, offf, ıhhhhh!" diye inliyor, plastik yarak amcığına girip çıktıkça kalçalarını oynatıyordu.
Tam o sırada Mustafa'nın sesi duyuldu, "Hale abla!" diye. Aceleyle toparlandı, gidip kapıyı açtı. Farkında değildi ama aldığı zevkten göğüs uçları kocaman olmuş üstündeki elbiseye isyan ediyordu. Teşekkür edip ekmeği alırken, Mustafa herhalde daha çok dikizlemek için, "Denize gelecek misin bugün?" diye sordu. Hale de, "Gelirim, ama çok işim var, ne zaman biter bilmem!" dedi. Mustafa iyice kafaya koymuş olmalı ki, "Benim yardım edebileceğim bir şey varsa seslen yeter Hale abla!" dedi. Resmen kapıda cilveleşiyorlardı. Hale, "Olursa hemen çağırırım Mustafacığım! Hafta sonu Ayhan abin vardı, çarşaflar falan kirlendi (bak orospuya!) çamaşır yıkıyorum, o yüzden belki geç gelirim denize, zaten benim de canım çok istemiyor, ancak sen gidersen gidecektim, hem bikinimi de yıkadım!" dedi.
Mustafa, "Pembe olanı mı Hale abla?" diye sorunca, "Evet onu!" dedi. Mustafa, "Çok yakışıyor sana..." dedi. İçimden, (Kızım gir içeri, çocuk seni şimdi veranda da sikecek!) dedim. Hale, "Tamam Mustafacığım, denize gidecek olursam sana işaret ederim!" dedi (Seslenirim yok, yani gözlerini benden ayırma diyor hatun!). Hale içeri geldiğinde benim yarak kazık gibi olmuştu. Hale'nin bacaklarının içlerinden amcık suları süzülüyor, sanki göğüs uçları zonk zonk atıyordu. Bacaklarını işaret edip, "Kız suları saldın, görmüştür çocuk!" dedim. "Gördü valla, kaç kez gözlerini devirdi bacaklarıma!" dedi. Sonra da gelip kıçını döndü, yarağımı tutup götüne hizalayıp üzerine oturdu. "Versene şunu!" deyip plastik yarağı da elimden kaptı, amcığının dudaklarına sürtmeye başladı...
Götünde ben olduğum için amına sokmaya çalıştığı plastik yarağın ancak kafası giriyordu. "Ohhhh amcığım da götüm de dolu, ohhh, her deliğimden sikilmek istiyorum, iki gerçek yarak doldursun içimi!" diye inliyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Gözleri sımsıkı kapalı, hem Mustafa hem de benim aynı anda siktiğimi hayal ediyordu sanırım. "Gel Mustafa, gel!" dedim, sanki çocuk kapıdan girmiş gibi. Gözlerini bir açısı vardı ki, "Korkuttun beni yaaa!" dedi. Ben götünden çekilince plastik yarağı itiyor, ben yüklenince çekiyordu, tempoyu tutturmuştuk. Cial*s bayağı etkili bir hapmış ki, iki kez boşaldım götüne hiç çıkarmadan. Hale ise 3 kez orgazm oldu.
Biraz dinlendikten sonra beni mutfak penceresine götürdü, "Sen burdan seyret, en iyi burdan görürsün, hem bizim veranda hem de Mustafa'ların veranda görünür. Ben çamaşır asmaya çıkacağım şimdi!" dedi. Perdenin arkasından baktım, Mustafa ciğerci önünde bekleyen kedi misali neredeyse gözlerini kırpmadan buraya bakıyordu. İki dakika sonra Hale elinde çamaşır sepeti, ama az önce üzerinde olan plaj elbisesi yerine daha ince askılı, götünün 2 parmak altında mini etekli kavuniçi bir elbise ile kapıyı açıp verandaya çıktı. Yüzünü görmesem de sanırım Mustafa'ya gülümsedi ki, çocuk el kaldırıp sırıttı.
Önce nevresim takımını en ön ipe serdi. Veranda sanki kapanmıştı, yoldan geçen kimse içersini göremezdi. Solda ve sağda verandayı kapatan sürgülü siyah cam kapılar yarısına kadar açık olduğu için, sol ve sağ çapraz karşıdaki evler hariç kimse verandayı göremezdi. Önce sepeti özellikle yere koyup, Mustafa'ya doğru domaldı. O mesafeden çocuğun gözlerinin büyüdüğünü gördüm sanki. Hale o kadar yavaş hareket ediyordu ki, sütyensiz göğüsleri çamaşırları silkelerken hopluyor, elbisenin içinden çıkar gibi oluyor, uzanıp çamaşır ipine zor yetişiyor gibi yaptığında alttan sıyrılan etek simsiyah külodunu ortaya seriyordu. Mustafa'nın eli de resmen masanın altında hareket ediyordu. Hale, sepeti bir sağına bir soluna alıyor, eğilip sepetin içinden çamaşır alırken, kah göğüs uçlarını kah götünü sergiliyordu.
Bu oyun yarım saate yakın sürdü. Yarağım yine taş gibi oldu. Sevgilimi bu genç oğlanın sikişini seyretmek istiyordum. Hale içeri girip kapıyı kapatır kapatmaz altındaki külodu çıkarıp attı. Beni de kazık gibi yarakla görünce, hiç yer değiştirmeden perdenin arkasında, "Çabuk sok hayatım diye!" inledi. "Şu anda beni odanın birine saklayıp, Mustafa'yı çağırmanı ve dölleri bitene dek sikişmeni istiyorum sevgilim!" dedim. İnleyerek, "Offff ben de hayatım, ben de! Nasıl azdırıyorsun beni, kendimi orospu gibi hissediyorum! Mustafa gelse, o gencecik döllerini attırsa her yerime, ikiniz beraber sikseniz, ağzım boş kalacak, biri daha lazım aşkımmmm, ohhh!" diye diye orgazm oldu. Ben geleli daha 3 saat bile olmamıştı, kendimi tutup boşalmadım.
15 dakika dinlendikten sonra, akşam için birşeyler hazırlamaya başladık. Mutfakta ben de elimden geldiğince yardım ediyordum. Hatta iki defa tezgaha dayayıp arkadan amcığına soktum, 5'er dakika boşalmadan siktim, sürekli azgın kalsın istiyordum. O ara sordum, "Bu çocuğun anne babası nerde?" diye. "Onlar çalışıyor karı koca, bazen akşam gelir sabah giderler, bazen de sadece hafta sonları geliyorlar. Sol yanımdaki Almancı, o Temmuz ya da Ağustosta gelir, 1 ay kalır gider. Karşı ev Hatice abla, kocası öldü, çocukları gelir haftasonları. Sağ çaprazdakiler genç emekli, onlar bizim yaşlarda, Almanya'dan geldiler, yaz kış burdalar, ama çok hareketliler. Ayhan geldiğinde onlarla otururuz genelde, masa kurarız, bazen içer, bazen okey oynarız..." diye anlattı. Bir çırpıda siteyi öğrendim. Hem meze hazırlıyor hem konuşuyorduk...
Haleye, "Aşkım, bu üçüncü kişiyi de aramıza alma işine ne dersin, bunu düşünmek bile yarağımı dimdik yapıyor, senin de çok zevk aldığın belli!" dedim. "Sorma, hatırlıyor musun, ben 69 yapmayı bilmiyordum ya, 69'un ne olduğunu Melek anlattı!" dedi çapraz Almancıyı işaret edip, "Şimdi ise başkaları da olsun, beraber sikin istiyorum, bak!" dedi, elimi tutup amına götürdü vıcık vıcıktı. "Bugüne dek istemedim, ama bugün nerdeyse Mustafa'yı içeri çekip aranızda Tost olmak istedim, Tost'u da Melek anlattı, ama Mustafa çok genç, yarın çenesini tutamaz rezil oluruz!" dedi. "Biliyorum! Başka birilerini buluruz!" dedim. "Kimi bulacağız ki?" dedi. İki kez Melek demişti. Bunu bilinçli yaptığını biliyordum. "Anlat bakalım şu Melek nasıl bir tip?" dedim.
"Gel, bak!" dedi, perdenin arkasından onların verandayı gösterdi. At gibi, en 1.75 boyunda, ama tam ideal kiloda, siyah saçlı, irice göğüsleri olan, az önce Hale'nin giydiği plaj elbisesinin lacivertini giymiş, esmer güzeli bir kadın plaj havlusunu asıyordu. Bir an sanki beni görüyormuş gibi baktı. Hale, "Hayatım ben gidip 15 dakika takılayım şuna, yoksa biraz sonra aramaya gelir! Gidince salmaz genelde, ama işim var der kaçarım!" dedi. "Tamam!" dedim. O gidince ben de çabucak bir duş alıp, buzdolabına baktım. Soğuk bir bira açtım, perdenin arkasına geçip verandada oturan iki afeti seyretmeye başladım.
Mustafa'ya baktım, aralarında bir ev olduğu ve aynı hizada kaldıklarından Melek'lerin evini göremiyor, bir içeri bir dışarı çıkıp girip duruyordu. Hatunlar hani teraslara konulan salıncaklar var ya, onda oturuyorlardı, birbirlerine yüzleri dönük ve kahkahalarla birşeyler konuşuyorlardı. Melek benden tarafta oturuyor, yanladığı için bacak bacak üstüne atıp devirdiği götü muhteşem görünüyordu. Hale ise Meleğe doğru dönmüş, bağdaş kurmuş, sanki çok sıcaklıyormuş gibi kısacık eteğini sallıyor, amını havalandırıyordu. Benim baktığım açıdan görüldüğünü biliyordu. Bir ara Melek ayağa kalktı, Hale de uzanıp eteğinin arkasını kaldırdı. Melek basenlerini ve baldırlarını tutup Hale'ye gösteriyordu. Bense Meleğin (Gel beni sik!) diyen Tanga külotlu götüne dalıp kaldım. İki dakika sonra Hale ayağa kalktı, ikisi de kahkaha atıyorlarken, Melek dönüp direk benim olduğum pencereye baktı. Sonra da Hale eve geldi.
"Ne oldu, neden gülüştünüz o kadar?" dedim. "Evde sevgilim bekliyor, perdenin ardından bakıyordu, az önce senin götü de gördü, kaldırmıştır adam dedim!" dedi. "Ciddi misin, beni biliyor mu?" dedim. "Biz herşeyi konuşuruz! Sen geleceğini yazdığında beraberdik, o zaman söyledim. Zaten ilk geldiğimde geçtiğimiz yıllarda telefonla bu kadar ilgilenmediğim için bu sene sürekli telefon elimde diye huylanmış, bir akşam bir poşet bira alıp gelmiş, açıkcası sarhoş edip anlattırdı herşeyi. Kızdın mı?" dedi. "Yok be, ne kızayım!" dedim. "Zaten o da çok azgın, Kız bana da bulsak ya birini diyor, kocası sırf bundan kaçmak için küçük bir tekne aldı, erkenden balığa çıkıyor, geç vakit geliyor!" dedi. "Hımm.. O zaman bak ne yapalım, bir gün al izmir'e getir, ben de arkadaşlardan birini ayarlayayım, tanıştırırız!" dedim. "Aşkımsın!" deyip dudağıma yapıştı. Sonra eline teli alıp Meleğe, "Valla tamam!" diye mesaj yazdı.
"Mustafa ne yapıyor, bak bakalım!" dedim. "Dur, senin için yapmıştım seviyorsun diye, kabak mücveri var, bir tabak götüreyim!" dedi. "Telefonunla beni ara, telefon açık git, konuştuklarınızı duymak istiyorum!" dedim. "Tamam!" deyip gitti. Verandanın içindeki koltuğa bana sırtı dönük, bacak bacak üstüne atıp oturmuş, kahkahalarla Mustafa ile sohbet ediyordu. Hale, "Ay hafta sonu Ayhan abin vardı, çamaşır bulaşık dünya birikti, bir de Ayhan abin beni yordu (!), bugün öldüm yorgunluktan! Annenler gelecek mi bu akşam?" dedi. Mustafa da, "Yok gelmeyeceklermiş, az önce aradı!" dedi. Hale, "Eee sen ne yapacaksın?" diye sorunca, "Bilmem, iki bira alıp içerim belki.." dedi. "Sarhoş olmayasın?", "Yok abla, bana bişey olmaz!", "Bak sarhoş olup kızlara falan musallat olma!", "Yok be abla, kızların hepsi şımarık (ben senden hoşlanıyorum diyecek diye bekledim)!", "Eee yok mu sevgilin, gerçi eve de kimseyi aldığını görmedim ama..."
Tam o esnada kapıda tıkırtı gibi bir ses duydum, Hale anahtarı kapıya takıp gitmişti. "Hale?" diye bir bayan sesi. Tekrar, "Hale?" diye seslenince, şortumu giyip kapı arkasına gittim. Kapı açıldı. Melek kafasını içeri uzatıp, "Hale?" dedi alçak sesle. O zaman kapının arkasından çıktım ve "Buyrun?" dedim. İçeri girdi ve "Hale nerde?" dedi. "Mustafa'yı azdırmakla meşgul!" dedim. "Valla mı? Yine mi?" dedi gülerek. Tanıştık. "Gel bak!" dedim, perdenin arkasına götürdüm. Köşeden baktığımız için yanyanaydık. Bu arada Hale ile Mustafa sohbeti derinleştirmişler, Mustafa kışın okuldaki kızlardan biriyle yakınlaşmasını anlatıyordu. Karşıya ses gitmesin diye fısıltıyla, "Ben dinleyeyim diye telefonu açık!" dedim. Tebessüm edip, hem dinleyip, hem seyretmeye başladık.
Melek nasılsa herşeyi biliyor diye, "Hale siktirecek nerdeyse!" dedim. Melek de, "Ağzını sıkı tutacağını bilse çoktan siktirirdi!" dedi. Melek solumdaydı, omuzlarımızın arası 1 cm bile yoktu. Kulağıma yakınlaşıp, fısıltıyla, "Ben de arkadaşlarımdan ayarlayayım dediniz diye belki konuşuruz diye gelmiştim!" dedi. Fısıltıyla, "Nasıl birini istersin?" dedim kulağına dudağım değecek kadar yakın bir halde. "Hale'nin anlattıklarından anladığım kadarıyla senin kadar iyi bir sevgili olsa yeter!" dedi.
Hale'nin Mustafa'yla konuştuklarını duymak için telefonu ikimizin kulağının arasına kaldırdım tekrar. Hale, "Kız güzelmiydi?", Mustafa, "Çok güzeldi, ama şımarıktı!". Hale, "Olacak o kadar, genç kızlar biraz şımarır, üzüm yiyeceksen bağcıyı dövmeyeceksin!", Mustafa, "Ne kadar iyi davranırsan o kadar daha şımarıyorlar, o yüzden yaşıtım kızlar ilgimi çekmiyor!", Hale, "Var mı kızın fotoğrafı?" (konu kendisine gelecek diye top çeviriyordu hale), Mustafa, "Var telefonumda, ama biraz şey...". Hale, "Ney?" (sanki anlamadı, kız çıplak işte).
Bu arada heyecandan yarağım kazık gibi oldu yine. Meleğin de nefes alışverişleri hızlanmış, nerdeyse kalbinin gümbürtüsü telefondaki sohbeti kapatıyordu. Telefonun sesini açıp, "Kolum yoruldu, az sen tutar mısın?" dedim, maksat onun tarafındaki elimi boşa çıkarmaktı. Hale, "Aaaa Mustafa, bu kız yarı çıplak!", Mustafa, "Tam çıplağı da var abla!". Hale, "Sen mi çektin bunu?", Mustafa, "Evet, ben çektim!". Hale, "Lan bozdun mu yoksa kızı?", Mustafa, "Yok abla zaten bozuktu, ilk değildim ki, son da olmam!".
Meleğin kulağına, "Tamam, şimdi sikişecekler!" diye fısıldadım. Melek de benim kulağıma, "Evet, ben olsam üstüne atlamıştım!" dedi. Ben de, "Bugün kaç kez sikildi ama hala azgın güzel orospum!" dediğim anda Melek elini şortumun üstünden yarağıma attı. Ben de kalçalarına, birbirimizi okşuyor, telefonu da kulağımızdan ayıramıyorduk. Hale, "Bakalım başka nasıl fotolar var bunda?", Mustafa, "Abla başka yok ya, ver telefonu!". Hale, "Dur Mustafa, bakıyorum!", Mustafa, "Abla yaaa!". Hale, "Mustafa benim fotolarım dolu bunda?", Mustafa, "Abla özür dilerim...". Hale, "Bunu ne zaman çektin, havluya sarılı banyodan çıkmış halde?" (ben duyayım diye detay anlatıyordu). Mustafa, "Sizin arka bahçedeki erik ağacının arkasından...". Hale, "Başka da var mı? Aaaa, Ayhan abinle rakı içip oynaşırken, arka arkaya çekmişsin bir de!" Mustafa, "Abla onlara bakıyorum, sakın silme!".
Bu arada ben Meleği hafif domaltmış, arkadan amcığına yarağımı sokmuştum bile. Melek kalçasını hafif geri çıkarmış, telefon kulağımızda, sıklaşan nefeslerimizle sikişiyorduk. O an sanki Hale konuştukça daha da azıyorduk, ama telefondan ses gidecek anlayacaklar diye yavaş hareketlerle sikişiyorduk. Melek kafasını çevirip dudaklarıma yapıştı. Burnundan nefes alıp vererek kasılıyor, ardı ardına orgazm oluyordu. Ben de dayanamayıp yarağımı çıkarıp yere doğru boşaldım...
Hale, "Aaaa şaşırdım ama, bunu ne zaman çektin, koltukta her yerim açıkta uyurken?", Mustafa, "Onu Cuma akşamı çektim, daha yeni!". Hale, "Eeee, ne yapıyorsun bu fotolarla?". Mustafa, "Yaaaa Hale abla!". Hale, "Peki en çok hangisini beğeniyorsun?", Mustafa, "En çok beğendiğimi bilgisayarıma aktardım!". Hale, "Nasıl bir şey, görmek istiyorum!", Mustafa, "Ama kızmak yok!". Hale, "Önce bir göreyim de bakarız!" dedi. Mustafa kalkıp içeri giderken, Hale de bana doğru göz kırpıp, etrafına bakındı gören var mı diye ve arkasından içeri girdi. Az sonra Hale, "Oha artık!", Mustafa, "Kızmayacağına söz verdin abla!". O anda telefon kapandı.
Melek'le birbirimize baktık, dudaklarına yapıştım. Tek ayağını kaldırıp duvara dayadım, yarağımı amcığına alttan sertçe soktum. Ben Meleği sikerken, Melek, "Meraktan kuduruyorum, Hale şu anda siktiriyor mu acaba?" dedi. "Onu bilmiyorum, ama sen siktiriyorsun!" dedim. Melek, "Evet, muhteşem sikiyorsun, hayatımda bu kadar heyecanlanmamıştım!" deyip, dudaklarımı boynumu öpüyordu. Yine ardı ardına orgazm olmaya başladı. Bu kez telefon da olmadığı için, "Ahh, evet, eveettt, kökle, ohhh, harikasın!" diye diye orgazm oluyordu. Amında birkaç kez daha git gel yapıp yarağımı çıkardım, sehpanın üstündeki bezi alıp yarağıma sardım, boşalır gibi hareketler yaptım.
Melek, "Ben gideyim, Hale gelip bizi böyle görmesin!" deyip arka kapıdan bahçeye çıkıp ağaçların yanından kayboldu
114 notes · View notes
mirzablogg · 7 months ago
Text
Tumblr media
ZİNA, ŞİRK VE CİNAYETTEN SONRA 3. BÜYÜK GÜNAHTIR VE SADECE ZİNA YAPMAK DEĞİL, ZİNAYA YAKLAŞMAKTA HARAMDIR.
ZİNA YAPMAMAK İÇİN, ZİNAYA YAKLAŞTIRAN (YÖNLENDİREN-TEŞVİK EDEN) HAYALLEMEK, BAKMAK, KONUŞMAK, DİNLEMEK, DOKUNMAK GİBİ CİNSEL HARAMLARDAN SAKINILMALIDIR.
FURKAN SURESİ 68-71 AYETLERDE ZİNA, Yüce ALLAH’a ŞİRK (ortak) koşmak ve haksız yere adam ��ldürmekle (CİNAYET) beraber EN BÜYÜK 3 GÜNAHTAN biri olarak 3. sırada sayılmıştır.
ZİNA, ciddi ve samimi olarak tevbe edilip vaz geçilmeden ölünürse, EBEDİ CEHENNEMLİK OLMAYA SEBEP olacak derecede ÇOK BÜYÜK BİR GÜNAHTIR.
Elbette en büyük suç ve günahlardan olan, meşru nikahla evli olmayan (evli yada bekar fark etmeksizin) bir kadın ve erkeğin cinsel organlarının birleşmesiyle gerçekleşen ZİNA GÜNAHI İLE, daha alt düzeyde suçlar olan CİNSEL ARZUYLA DOKUNMA VE HAYALLEMENİN GÜNAHLARININ DERECESİ AYNI DEĞİLDİR.
Lakin, günahı daha azda olsa, cinsel arzuyla bakma, düşünme, dokunma gibi fiillerde SUÇ ve GÜNAH olduğu gibi; bu KÜÇÜK GÜNAHLARDAN SAKINILMADIĞI TAKDİRDE, KAÇINILMAZ OLARAK ÇOK BÜYÜK GÜNAH OLAN ZİNAYA DOĞRU KAYMA SÖZ KONUSU OLACAKTIR.
Nitekim İSRA SURESİ 32. AYETTE, çok çirkin bir iş (fuhuş) ve kötü bir nesil yolu (veledi zina - piç) olan zinaya yaklaşılmaması (ve la tegrabuz zina) emredilmektedir.
Bu Ayette ZİNA YAPMAYIN değil, ZİNAYA YAKLAŞMAYIN deniliyor. Çünkü düşünme ve hayalleme, bakmaya ve konuşmaya, bakma ve konuşma, dokunmaya, dokunma ise ZİNAYA yöneltecek ve itecektir.
BİR MİSALLE DURUMU ANLATACAK OLURSAK. Bir ekin tarlasının sınırları vardır. Çoban hayvanlarını bu sınırlara yaklaştırmazsa, hayvanlar ekin tarlasına asla zarar veremez.
Çoban sınırdaki otlara tamah ederek hayvanları sınırda otlatırsa, hayvanların ekin tarlasına girip zarar vermesi, en azından başını uzatıp sınıra yakın olan ekinleri koparıp yemesi söz konusu olacaktır kaçınılmaz olarak.
27 Nisan 2024
21 notes · View notes
istodayajewishholiday · 7 months ago
Text
26 April 2024 - 18 Nisan 5784
Yes, today is the fourth day of Passover! Shabbat begins at sundown. Today is Day 3 of the Counting of the Omer. Tonight: Count 4.
106 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 2 months ago
Text
Tumblr media
Kalıntılar korkunç gerçeği ortaya çıkardı: 'Franklin'in Kayıp Seferi'nde mürettebat kaptanı yemiş!
Tarihe geçen seyahatte neler yaşandı?
Tumblr media
Sir John Franklin'in Kuzeybatı Geçidi seferi, günümüzde hâlâ büyük ilgi gören ve hayal gücünü tetikleyen tarihi bir olay. Söz konusu sefer Franklin'in Kayıp Seferi olarak da biliniyor. 1846 yılında Arktika'dan çıkmaya çalışırken Terror ve Erebus adlı gemilerin donup buz tutmasıyla yaşamını yitiren denizciler, insan dayanıklılığının ve aynı anda çaresizliğinin de bir kanıtı konumunda. Umutsuzca eve dönüş yoluna çıkmaya çalışan Erebus'un kaptanı James Fitzjames'in kemik kalıntıları ise yürek parçalayan bir hikaye anlatıyor.
1848'de geriye kalan 105 denizci, gemilerini buzun acımasız dişlerine terk ettiğinde Kaptan Fitzjames, seyir günlüğüne kasvetli bir rapor kaleme alıyordu; bu rapor daha sonra Kral William Adası'ndaki bir kayalıkta bulundu:
HMS gemileri Terror ve Erebus, 12 Eylül 1846'dan beri kuşatma altında olduğundan 22 Nisan'da terk edildi. Sir John Franklin 11 Haziran 1847'de öldü ve seferdeki toplam kayıp bugüne kadar 9 subay 15 er olarak kaydedildi.
“Kurtulan” 105 denizci asla evlerine dönemedi ve muhtemelen adadan da hiç ayrılamadı. O zamandan bu yana denizcilerin kemiklerinin çoğu bu ücra kara parçasında bulundu ve nihai huzura kavuşturuldu.
James Fitzjames'in kimliği ise mürettebatın bilinen torunlarının ve akrabalarının bulunması ve bunların DNA'larının Kral William Adası'nda bulunan kemiklerden elde edilen DNA'larla karşılaştırılmasıyla belirlendi.
Franklin'in Kayıp Seferi'nde ne yaşandı? Aslında yolculuk sorunsuz ilerliyordu. Atlantik geçilirken hava şartları zorlasa da sefer devam etti. Lancaster Boğazı'ndan geçen sefer, daha sonra Franklin Boğazı adını alacak boğazda ilerledi. Daha sonra şartlar kötüleşti ve Kral William Adası açıklarında Victoria Boğazı ortasında buzlar arasında sıkışıp kaldılar.
Tumblr media
İlk etapta 3 genç denizci öldü. Felaketzedeler gömüldü ve bundan sonra sefer bir trajediye dönüştü. Zira buzlar 1846 ilkbaharında da erimedi ve gemiler bir daha buz kapanından kurtulamadı. Mürettebat 18 ay boyunca buz esaretinde kaldı, erzak tükendi, seferin lideri kaptan Sir John Franklin Haziran 1847'de öldü. 22 Nisan 1848'de sağ kalan mürettebat nihayet gemileri terk etti ve Kuzey Amerika anakarasına içlerine doğru sandallarla ilerlemeye çalıştı.
Yıllar sonra İnuit yerlileri ifadelerinde hastalıklı, zayıf onlarca üniformalı adamın kendilerinden yiyecek ve malzeme dilendiğini belirtmişti. Nihayetinde coğrafyayı tanımayan mürettebatın zaman içinde yaşamını yitirdiği aktarılıyor.
Fitzjames'in soyundan gelen birinden alınan örnek, bugüne kadar kurtulan 400'ü aşkın insan kalıntısından birinin dişinden alınan DNA ile başarılı bir şekilde eşleşti. Bu tanımlama, King William Adası'ndaki Franklin kalıntılarından şimdiye kadar yapılan sadece ikinci kimlik tespiti olarak tarihe geçti.
DNA eşleştirmesi acı gerçeği ortaya çıkardı
Dişte bulunan DNA ile uyumlu çene kemiği Fitzjames'in talihsiz kaderinin en azından bir kısmını gün yüzüne çıkarıyor. Zira çene kemiğindeki çentikler bilinçli kesimle tutarlı; bu da muhtemelen aç ve ölmek üzere olan mürettebatın, kaptanın naaşından olabildiğince faydalandığını yani onu çaresizlikle yediklerini gösteriyor.
Kanada'daki Waterloo Üniversitesi'nden arkeolog Douglas Stenton, “Bu, kaptanın en azından hayatını kaybeden diğer denizcilerin bir kısmından önce öldüğünü ve keşif ekibinin kendilerini kurtarmaya çalıştığı son çaresiz günlerde ne rütbenin ne de statünün belirleyici ilke olabildiğini gösteriyor” ifadelerini kullanmakta.
Bu durum o dönemdeki raporlarla da örtüşüyor: 1850'lerde kayıp kaşifleri bulmak için yola çıkan İngiliz keşif heyetleri, Kral William Adası'ndaki kalıntılarda yamyamlık belirtileri görüldüğüne dair raporlar kaleme aldı. İngilizler o dönemler biraz da ırkçı bir yaklaşımla “yamyamlığı” Kral Williams Adası'nda yaşayan İnuit haklarına atfetmişti.
90'larda yapılan araştırmalar da iddiaların doğruluğunu ortaya koydu: Arkeolojik kazılarda bulunan bireylerden en az dördünün kemiklerinde “kasaplık” yapıldığına dair bulgular mevcuttu.
Ancak bu ne bir suç hikayesi ne de korkunç bir skandalın müstehcen bir öyküsü... Aksine bu trajedi dayanıklılıklarının sınırında olan çaresiz adamların hikayesi. Muhtemelen açlıktan ölüyorlardı, hastaydılar ve uzun süredir yeterli beslenemiyorlardı. Yiyecek kıttı hatta yok denecek kadar azdı. Bu gibi durumlarda, yamyamlık hayatta kalmak için maalesef son çare olabilir.
Tumblr media
Kaptan James Fitzjames ve gemisi Erebus. Fotoğraflar: Sotheby's (solda), Wiki Commons (sağda)
Waterloo Üniversitesi'nden antropolog Robert Park, “Bu, Franklin denizcilerinin şimdi bakınca hayal bile etmek istemeyeceğimiz bir şeyi yapmak konusunda ne kadar çaresiz kaldıklarını gösteriyor” şeklinde konuşuyor ve şöyle devam ediyor:
“179 yıl önce keşif gezisinin Arktika'da kaybolmasından bu yana, mürettebatın nihai kaderine dair yaygın bir ilgi oluştu ve bu ilgi birçok spekülatif kitap ve makalenin yanı sıra, son olarak, yamyamlık temalarından biriyle korku hikayesine dönüşen popüler bir mini dizinin dahi ortaya çıkmasına neden oldu. Bunun gibi titiz arkeolojik araştırmalar, gerçek hikayenin de en az onlar kadar ilginç olduğunu ve öğrenecek daha çok şeyimiz olduğunu gösteriyor.”
Bu araştırmayla Fitzjames, Franklin seferinden yamyamlığın ilk tespit edilen kurbanı oldu. Kurtarılan kemikleri, diğerleriyle birlikte bir höyüğe konuldu ve hayatlarını kaybettikleri yere bir anma plaketi yerleştirildi.
Stenton ve meslektaşları, keşif ekibinin diğer torunlarının kendileriyle iletişime geçerek kalıntıların geri kalanını teşhis etmeye çalışmaları çağrısında bulunuyor. Muhtemelen anlatılacak daha çok şey var...
Kaynak: Science Alert, Journal of Archaeological Science: Reports / Metin Aktaşoğlu tarafından yerelleştirildi.
41 notes · View notes